Gül Bahçesi.

Bazen farkına varmadan bir söz söylersin, işte o an karşındakini zayıf noktasından etkilersin.
Bazen susmak gerek,
Bazen hiç susmamak, nefes bile almamak…
Bazen de nefessiz kalacak kadar konuşmak.

An geliyor nefes almak bile can yakıyor. İşte insan o an ne yapacağına karar veremiyor, seviyor, seviliyor, aldatılıyor, üzülüyor vs.
İnsan acı çekiyor, mutlu oluyor bir şekilde öyle ya da böyle hayatını idame ediyor.

Her şeyin bir zamanı var diyor insan, malesef tüm güzellikler bir anda olmuyor.
Önce gülü koklamak için dikenine katlanmak gerek. Belki de elinin kanaması gerek.
Bazen de gülü yetiştirirken fazla su vermekten öldüreceksin ya da fazla ilgisizlikten kurutacaksın.

Her şey senin elinde aslında ya kararında tutacaksın ya da gerisi sana kalmış.
Öyle ya da böyle sonuçlarına katlanacaksın.
Ya bir tane gül yetiştirmek için zamanını harcayacaksın ya da gül bahçesi içinde oradan oraya koşacaksın. (anlayana)

Herkes gül sevmez mesela papatya sevende vardır. ama buradaki “gül bahçesi” temsili onun yerine istediğinizbir çiceği koyabilirsiniz. (:

Bugünlük benden bu kadar sevgili okurlar hep gülmeniz dileğiyle…

Tuhaf ama gerçek.

Yazıyı okumadan önce sizden ufak bir ricam olacak sevgili okurlar (:

http://www.youtube.com/watch?v=kfXu9eTlqn4 linkteki şarkı eşliğinde okumanızı istiyorum.

Hayat öyle ya da böyle geçerken … milyon insan içinden biri dikkatimizi çekiyor. Onu elde etmek için bazen araya tanıdık bile sokuluyor. Bazen de her şey kendiliğinden gerçekleşiyor. Kader sizi bir şekilde bir araya getiriyor. Bazen en çok nefret ettiğimiz insan en sevdiğimiz insan olabiliyor. “Hayat işte garipliklerle dolu.” Bu gariplikler içinde kendimizi manevi olarak doyum noktasına ulaştırmamız gerekiyor, yoksa ruhsal çöküntüler gerçekleşiyor. İnsanın doğası gereği sevgiye aç, işte bu açlığımızı bir şekilde dolduruyoruz, sonra zaman geçiyor yaşanılan onca güzel,kavgalı vs. günden sonra ayrılık vakti geliyor. Belki kazanmak için binbir takla attığın insanı kaybedince aslında çok bir şey değişmiyor. İşte o noktada  dönüp geriye bakıyorsun, neler yaşadığını düşünüyorsun, güzel günlerden çok kavga, gürültü, tartışma, inatlaşma, boş yere gerginlik görüyorsan bittiğine sevinebiliryorsun. Aslında çoğu ilişki sadece alışkanlıktan ibaret. Bunu hepimiz biliyoruz zaten sadece başkasını sevmeye, yeniden başlamaya kokuyoruz. Neden mi? nedeni çok basit aslında yaşanmışlıkları silip atamıyoruz, yeni birine tekrar her şeyi sil baştan anlatmak istemiyoruz, tabiki sonuna kadar güvenemiyoruz. Aslında o güvendiğimiz kişi bizi çok mutlu da etmiyor. Ama dediğim gibi “alışkanlık” şimdi bu yazdıklarıma katılmayanlarınız olabilir ama belli bir zaman sonra vay be Onur demişti diyebilirsiniz. (:

Hayat çok tuhaf gerçekten…

Her ne kadar bir sevgilim olmasa da etrafımda bir çok sevgili görüyorum ve onların hal ve hareketlerinden durumlarını sentezleyebiliyorum. Çoğunun durumu içler acısı ama yapacak bir şey yok malesef.

Yazdıklarımı yaşadığım şeyler olarak düşünmeyin, gördüklerimle duyduklarımı sentezliyorum.

Umarım bir gün sevgilim olursa başkasıda bize bakıp bunların durumu içler acısı demez. (:

Son olarak her şeyden (gururunuzdan bile) ödün verebilirsiniz ama sakın ola aranızdaki saygıyı kaybetmeyin, saygıyı kaybettiğiniz gün bittiğiniz gündür.

Sevgiler…

Geçip Giderken.

Geçip giderken hayat onca şey yaşıyoruz ve bir bakıyoruz ki o gitmiş ya da sen gitmişsin ve kalmışsın kendinle bir başına…
Pişmalık duyuyorsun ya da hiç bir şey duymuyorsun, bazen sen bile bilmiyorsun ne hissettiğini.
İşte öyle garip bir duygu aslında o yaşanılanlardan sonra bir başına kalmak,düşünmek belki de bir sürü hayali onunla gerçekleştirecektin öyle hazırlamıştın kendini…

Ama ne oldu bir anda sigara dumanı oldu uçtu tüm hayaller, aşk olsada olmasada gönülden ağır yaralıyız değil mi sevgili okurlar?

Bazen bir sevgili,dost terkeder/terkedilir ya da, bazen bir sevdiğini kaybersin…
Boşlukta bulursun kendini hayatın zorlu koşullarında, herkes sahteleşmişken kime güvenip kiminle paylaşacaksın yaşadıklarını?
Heh işte tam bundan bahsediyorum aslında! Geçip giden hayatta elbet bir gün öleceğiz, neden kendi istediklerimize sonsuz güven duyarken ve bu kadar kazık yemişken bize değer verenlere güvenmemeyi tercih ederiz?

Nedeni basit; görmek istediklerimiz olsun isteriz yanımızda, diğerlerini istemeyiz bencillik yaparız aslında…
Bir şarkı sözü bunu çok net özetliyor; “Birini yeniden tanıyıp, boşuna alışıp sevmeye değmez.”

İşte bu noktada iş başa düşüyor aslında ya sünger çekip devam etmek gerek ya sünger çekemeyip sürünmek, sürüklenmek…
He derseniz ki o kadar şeyden sonra nasıl olur unutmak? Unutulmaz yaşanılanlar ancak sünger çekip devam edebilirsiniz.

ve son olarak bu şarkıyı dinlemenizi istiyorum;

Görüşme üzere…

Anlaşmak.

Ne kadar zor olabilir birbirini tanıyan insanların anlaşması?
Özel bir çaba gerektirir belki de anlaşmamak için… ne dersiniz?

Yeri gelir senelerini verdiğin insan sana yalancı muamelesi yapar, yeri gelir dostum dediğin insan arkadan vurur.
Eee gelde ondan sonra birilerine güven, nasıl olacak o iş?
Artık her şeyin sahtesi çıkmışken insanlar da sahteleşiyor, çirkinleşiyor.
Kime ne söyleyeceğini özenle seçip konuşmak gerek, öyle bir an geliyor ki önceden güvendiğin kişiye söylediğin cümleler herkes içinde önüne sunuluyor. Gelde açıkla açıklayabilirsen!

İnsanları nasıl mutsuz ederiz, nasıl gereksiz yere gerginlik yaratırız diye düşünmek yerine nasıl mutlu ederiz diye düşünsek dünya daha bir yaşanır hale gelecek ama malesef insanlar çoğunlukla birinci seçenekten yana tercih yapıyorlar.
Zor değil aslında bir insanı mutlu etmek, inanın mutsuz etmekten daha kolay. Sadece biraz anlamak gerek…

Ama bizler ne yapıyoruz? Anlamak, dinlemek, güvenmek yerine kafamızda kuruyoruz, inanmıyoruz ve anlamak istemiyoruz.
Çünkü her ne olursa olsun ben haklıyım diyoruz. Nedir bu bencillik?

Öyle ya da böyle ömür geçerken, mutlu olmak yerine mutsuz olmak neden?
Şurada sayılı günlerimiz kaldı Maya Takvimine göre 🙂 mutsuz gitmeyelim öbür tarafa…
Anlaşmak için illa konuşmamız da gerekmiyor ki, bazen bir gülüş bazen bir bakış anlaşmamızdaki en büyük etken…

Yazımı bitirmeden bir iki alıntı söz paylaşmak istiyorum sizinle;

“Anlarsa uzağım, yakınımdır; anlamazsa yakınım, uzağımdır.”

“Aynı dili konuşanlar değil; aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır.”

Görüşmek üzere…

Huzur.

İnsanın kendini en mutlu ve güvenli hissettiği yerdedir huzur.Kimisi huzuru annesinde,Kimisi huzuru babasında,Kimisi huzuru kardeşlerinde,Kimisi ise sevgilisinde bulur.

Huzurun aslında öyle beş harflik olduğuna bakmayın. Huzuru sağlamak gerçekten çok zordur.Bir saniyede ağızdan çıkan huzur kelimesi bazen senelerce sağlanamadığını çevremizden görüyoruz.

Aslında ben hep söylüyorum;Sevgili dışında huzur bulduğumuz kişilerde huzuru sağlamak daha kolaydır.Ama iş sevgilide huzuru sağlamaya gelince pek kolay olmuyor.
Neden kolay olmuyor diyeceksiniz.Birkaç cümleyle neden olmadığını anlatmaya çalışacağım.

Sevgilide huzuru bulmak şundan zordur;Aslında en başlarda kolaydır. Çünkü aşk varken huzur hep vardır.Fakat aşk ömrünü tüketmeye başlayınca ve kıskançlıklar, yanlış yönlerini bulma, kavgalar başlayınca huzur yuvayı terkeymeye başlar ve huzur terkettiği yuvaya kolay kolay geri dönmez.

Bu yüzden benden size tavsiye huzurunuzu kaçıracak hareketler sergilemeyin.Sonra çok canınız yanar.

Ve yazıma şu sözlerle son vermek istiyorum;

Huzuru kim kaybetmiş ki, ben bulmaya çalıştım. Her aşk incelip incelip vadesi gelince kopuyor.

Başka bir yazımda görüşmek üzere, kendinize iyi bakın.

Gülen Gözler.

Eğer karşında sana bakan ve içi gülen bir çift göz varsa o an gezegenin en mutlu insanısındır ,
Bu gezegen de Sevdiğin ve seni seven birinin gözlerinin içinin gülmesi kadar güzel bir duygu yoktur ,
Buna şahit olmalıdır her insan ve sevdiği birinin gözlerinin güldüğünü görmelidir…

Çünkü gülen gözler sana baktığında başka dünyalarda hissedersin kendini…
Hele ki o gözler gülmeyi gerçekten hakediyorsa…

Bugünkü yazımda biraz gözlerden bahsetmek istiyorum arkadaşlar, gözlerin duygusal yönününden…

Bazen cümlelerin anlatamadğı şeyleri bir bakış çok iyi anlatır.
Bazen yapacağımız hareketten vazgeçirir,
Bazen sarılmamızı sağlar,
Bazende koca bir öpücük getirir bir bakış…
Bir bakış bir aşktır bazen.

Yani kısaca bir bakış hayatımızı değiştirebilir

Bir çift gözün bakışı benimde hayatımı değiştirdi .Ben ilk defa gördüm o gözleri öyle gülerken..
Gerçekten mutluluk vericiydi..

Bu yazıyı okuyan herkesten bir istediğim olacak.

Kısa ve net içimden geçenleri anlatmaya çalıştım.

Yapmanızı istediğim şey bir çift göz güldürün. Gerçekten mutlu olacaksınız…

Görüşmek üzere…

Gözler Anlatır.

Bugün bahsedeceğim konu hepinizin biraz olsun kıyısından, kenarından geçtiğiniz bir konu…

Hepimiz birini sevmişizdir.
Ona içimizdekileri bazen gözlerimizle anlatmışızdır.
Aslında gözler çok şey anlatır anlamasını bilene.

Kızan bir insanın gözlerine baktığınızda kızdığını, mutlu olan bir insanın gözlerine baktığınızda içinin gülmesinden mutlu olduğunu anlarsınız.

Hepimiz kelimelerin kifayesiz kaldığı noktalarda gözlerimizle bir şeyler anlatmışızdır karşımızdakine.

Bazen sözlerin yetmediği, az kaldığı noktada gözlerimiz devreye girip çok şey anlatır ya işte o andan bahsediyorum.

Belki de gözlerin o an anlatmak istedikleri karşınızdakinin de içinden geçiyordur. Hani kalpler pır pır atarken…
İşte o zaman sözler gerçekten az ve çaresiz kalır her şeyi gözler anlatır.

Hani yeni aşık çiftlerde olur ya gözler buluştuğunda aynı noktada bir elektiriklenme olur.
İşte o an insan ne çok sevdiğini sözsüz olarak olarak ve yalansız bir şekilde gözlerle anlatabilir.
Bir insanın sevip sevmediğini o an gözlerine uzun uzun bakarak anlayabilirsiniz.

Bazıları çok dalgın olurlar.
Bazılarının içi güler.
Bazılarıda “Seni çok seviyorum” diye haykırır. (gözlerden bahsediyorum.)

Haykırıyorsa eğer sizin baktığınız gözler sakın kaçırmayın derim.

He nasıl anlayacağız derseniz işte o noktada şunları demem gerekecek;

Onu görmeniz için ilk önce aşka inanmanız gerek.

İnanmıyorsanız eğer o gözlere istediğiniz kadar bakın bir anlam çıkaramazsınız.
İnanıyorsanız eğer o gözlere uzun bakın “Çok aşığım sana” diyecektir.

Ama aşka inanıyorsanız gururunuzun delik deşik olacağı gerçeğinide kabullenmeniz gerekecek.
Buna pek fazla aldırış etmemelisiniz.

Kısaca diyeceğim o ki gözler aslında sözlerden daha çok şey söyler anlamasını bilene…

Karşılıksız Aşk.

Aşkların en çok can yakanıdır o.
Yürekleri yakan, her dakika dert yaratan, kıskançlığa sebep olan bir durumdur o.

Seversin karşılık bulamazsın.
Seversin haberi olmaz.
Kısaca kendi kendine seversin.
Ama onu değil içinde,kalbinde yarattığın kişiye…

Belki karşılık bulunca bu iki kişi çok farklı olacak ve bizi mutlu etmeyecek.
Fakat biz karşılık bulsun diye belkide gururumuzu ayakları altına alırız ama yinede olmaz.
O yüzden “karşılıksız aşk” aşkların en kötüsü, en can yakanıdır.

Benim size tavsiyem karşılık bulamıyorsanız eğer;

Yazın hani ilkokulda günlük yazardık ya aynı onun gibi yazın noktası noktasına, virgülü virgülüne…
Yanınızda olsaydı ne yapardın, ne söylerdin ya da her sövmek istediğinizde yazın.
Zamanla ona karşı içinizde sevgi değilde nefret oluşacağını göreceksiniz.
Çünkü kendinizi ne kadar küçülttüğünüzün farkına varacaksınız.

Eee bundan sonrasıda size kalsın dostlar.
Ben diyeceğimi dedim …

Hadi canınızı sıkmayın. Kaç günlük Dünya’da yaşıyoruz allah aşkına hayatın tadını çıkarın.

Beni takip etmeye devam edin. Sevgiler.

Terk Edilmek.

Zor olandır geride kalmak…
Giden zaten her şeyi baştan göze almıştır.

Geride kalan terk edilse bile gönlü gideni terk edememiştir.
Fakat gururuna yediremediği için içindekileri belli edemez gidene.
Daha çok ondan nefret ettiğini göstermeye çalışır. Yüzüne bile bakmaz belki…

Halbuki geride kalanın içinde ne fırtınalar kopuyordur. Buna rağmen gururunu ayaklar altına almaz.

Terk edilenin ortak kaderidir aslında “yas tutmak”.Kimisi ağlayarak, kimisi yemek yemeyerek, kimisi depresif hallere girerek, kimisi ise içerek “yas tutar”.

“Terk edilmek” her insana koyar. “Koyar” mecazi anlam tabiki.
Giden kalanın içinden büyük bir parça götürür aslında.
Bu yüzdendir ilişkilerdeki güvensizlik sorunu.

Bazı kısımda “yas tutmak” dışında farklı tepkiler verir.
Gururuna yediremedi ya bir kere üzülmediğini mutluluk pozlarıyla göstermeye çalışır.
Sonuçta her iki “yas tutma” biçiminide sevdiğimiz için yaparız…Başka bir açıklaması yok bence.

Evet sonuca gelirsek değerli okurlar;

Eğer terk edilmek ile karşılaştıysanız sizi geride bırakan kişinin hata yaptığını anlamasını sağlayın.
Hatasını sizin sayenizde er ya da geç anlayaktır.
Gerçi iş işten geçmiş olacaktır ama pişman olduğunu gördüğünüzde ki mutluluğunuz inanın hiçbir şeye değişilmez.

Beni takip etmeye devam edin. Sevgiler.

An.

Bir şair demiş ki;

“En kısa hikaye parçasına an denir.
Bu anlar bütün yaşamımızı belirler.
“Bütün yaşamımız” dediğimizde o birkaç ana bakar aslında…”

Ne doğru demiş.
Her zaman savunduğum görüşü yansıtmış. Yüreğine, kalemine sağlık.

Evet arkadaşlar bu kısa örnekten de anlayacağınız gibi bugün size “an’ın mutluluğumuza etkisinden” bahsedeceğim.

Ne gariptir ki şu hayatta hep mutlu olmaz peşindeyizdir.
Hayat bize bir “oyun” gibi gelebilir. Ama hayatın gerçekleri gün yüzüne çıktığında keyfimiz kaçar.
İşte bu nokta da size diyeceğim birkaç kelam var.

Öncelikle sürekli mutlu olma peşinde olmayın.
“Anı” yaşayın. Anı yaşadığınızda göreceksiniz ki mutluluk sizinle.

İkincisi hayatın gerçekleri gün yüzüne çıktığında onlardan muhakkak ders çıkarın. Çıkardığınız dersler sizin mutluluk sürenizi biraz daha uzatacaktır.

Üçüncüsü ise eğer siz çevrenize karşı pozitif enerji veriyorsanız ve kimseyi kırmamaya gayret ediyorsanız, çevrenizdekilere yansıyan pozitif enerjiniz onların mutlu olmasıyla sizinde mutluluk sürenizi uzatacaktır.

Naçizane görüşüm bu arkadaşlar diğer yazımda buluşmak üzere. 🙂 Sevgiler.

an